10 Ocak 2012 Salı

KONYA -BEYŞEHİR VE ÇEVRESİNDEN EMİNE*CE FOTOĞRAF GÜNCESİ

"BEYŞEHİR BELEDİYESİ – BEYFOT 4. ULUSAL FOTOĞRAFÇILAR BULUŞMASI FOTOMARATONU"  ismi altında geçen yıl 17-19 Haziran 2011  tariflerini kapsayan sürede ben de o fotoğrafçıların arasındaydım...
Geziye,izlenimlerime dair bilgileri geçeceğim...
Konya Beyşehir Belediyesi fotoğrafçıları ellerinden geldiği kadar iyi ağırladı,fena sayılmaz diyebileceğim bir gezi programıyla insanlar gruplara ayrıldılar ve fotoğraf üretebilecekleri yerlere götürüldüler... Öyle ki bunların arasında Leylekler Vadisi bile vardı. Hayatımda hiç bu kadar çok leyleği bir arada görmemiştim.
Geziye dair izlenimlerimi ve hissettiklerimi fotoğraflarla paylaşmaya devam...


 Sizlerle HELİN'in hikayesini paylaşacağım.






*******************MUTLAKA OKUYUN,MUTLAKA !*******************

Helin: Beyşehir'deki fotomaraton etkinliğinde, torakçılarda çıktı karşımıza…
Yedi yaşında ve bir mangal kömürü işçisinin kızı.
Helin, o alandaki tek “Helin” de değildi!
Birçok Helin vardı orada gözleri buğulu…
(Not: İlk kez buluyordum kendimi bu insanların içinde. Ama bu ana dek birçok fotoğraf incelemiştim onlara dair. Ve söyleyecek önemli şeylerim var Helin’lerin fotoğrafını çeken, çektiğini zanneden fotoğrafçı(!) dostlarıma…)
"Ağızlar açılmıyorsa eğer, söylenecek önemli bir şey var demektir.''Paulo Coelho...
Evet, söyleyecek bir şeylerim var…
Beyşehir'deki fotomaraton etkinliğinde tanıdığımı söylemiştim Helin’i ve yaşadığı ortamı.
Önce dolaştım alanda, çekim yapmadan önce ve gördüm ki, objektif değiştirmem gerekiyor. Çekildim bir kenara açtım çantamı. Hazırlıklarımı yaparken, gözüm çocuklara takıldı...
Hayır, hayır!..
Bana göre değildi asla, “hemen fotoğraf çekmek.” Her zaman aynı duyguyu hissederim çekim öncesi. Apar topar fotoğraf çekimine dalmanın bana göre olmadığını çok iyi bilirim.
“Önce insana temas etmek, sevgi göstermek gerekiyor. Sizce de öyle değil mi?..”

Ben de öyle yaptım her zamanki gibi. Orada insanlar ekmek parası kazanmaya çalışırken, alana bilmem kaç kişi girmiştik birden bire. Bir an boyut değiştirmiş gibi hissettiğim bu halimizden rahatsız oldum, utandım ve de üzüldüm.
"Kimdim ben?"
"İnsanca yaşıyorum diyebiliyorsam eğer, peki ya bu insanların hali ne böyle?" Bir lokma ekmek uğruna isin dumanın içinde, gözün gözü görmediği bir ortamda yüzleri kara, ciğerleri kara…
Fotoğraf çeken arkadaşların kaçı düşündü benzer duyguları acaba? Merak ediyorum... Aslında, kızgınım bazılarına, kırgınım da... Kaç tanesi bir yudum sevgi, şefkat gösterdi çocuklara ve onları yaşatmaya çalışan babalarına. Merak ediyorum.
Kimse bana masal anlatıyorsun demesin…
Masal dediğiniz şey çoğu zaman hayatın ta kendisidir, torakçıda karşımıza çıktığı gibi…
Siz, eğer bir çocuk, bir insan fotoğrafı çekerken gözlerinden girmiyorsanız onların dünyasına; onları hissetmiyor, yaşamıyorsanız, “asla o çocuklarla, o insanlarla birlikte değilsinizdir. Ruhunu, yaşadıklarını, hissettiklerini önemsemeden, sadece sıradan fotoğrafını çeken yalnızca bir fotoğrafçısınız onun, onların gözünde…” Aynen benim gözümde olduğu gibi. Bunu hiç düşündünüz mü ve biran olsun o deklanşöre basarken neler hissettiğinizi hiç sorguladınız mı? Sanmıyorum.
Safarilerde her defasında gördüğüm yanlış davranışlar sergileniyordu gözümün önünde; "Hemen makineye sarılıp fotoğraf çekmeye başlayanları gördükçe"...
Durun biraz durun!..
Aceleniz ne?
Bir beş dakikanız bile yok mu “ÇOCUK KALBİNE DOKUNMAK İÇİN”?..
Torakçılara gittiğimi söyler söylemez, oraya hiç gitmeyen insanların bile, ne kadar zahmetli bir işe tanıklık yaptığımızın bilincindeydi de; “Neden oraya giden her fotoğraf sever veya fotoğrafçı arkadaş bunun bilincinde değildir. İsyanım bu!.
Huyumdur; duygulandığımda gider bir köşeye, ters bir açıda akıtırım gözyaşlarımı. Sonra da çekime devam ederim. Siz de duygulanın ağlayın demiyorum ama “Neden fotoğraf çekiyorsunuz, amacınız ne diye de sormak istiyorum böyle ortamlarda? O deklanşöre basışınız bir “hırs” ın unsuru mu yoksa?
Dikkatli olun;
“FOTOĞRAF, BİR HIRS UNSURU DEĞİLDİR, OLAMAZ DA!”
Fotoğraf, hayatı paylaşmanın ta kendisidir oysa... Ve fotoğraf, hayatın ta kendisidir oysa!..
Bazen fotoğrafları yüklediğiniz yerin bir fotoğraf paylaşım sitesi olduğunu unutuyoruz. Hal böyle olunca, ne mi oluyor? Sanal ortamda o ruhu yansıtmak adına neler yaptığınıza bakılıyor. Bir dergi değil burası, o kâğıttaki baskının heyecanını hissedesiniz. Bazı duyguları yaşamanız olanaksız.
Böyle olunca da siz, kendinizdeki yetenekle harmanlayacaksınız sunumlarınızı. "O anı gördünüz, deklanşöre bastınız ve fotoğraf cepte… Peki, sizce bitti mi bu iş?" Hayır, bitmez ve de bitmemeli.
Eskiden fotoğraf siteleri, bilgilerin de paylaşıldığı faydalı yerlerdi... Şimdi ise, körlerin sağırları karşılıklı ağırladığı ortamda hırslar da sergileniyor. Hırslarını sergileyenlerin arenası oldu. (sözüm meclisten dışarı.)
Biliyorum bu sitede çok fazla bu düşüncede olan üye var ama nedense kimse ağzını açmıyor. Arkadaşlar, puan verdiğiniz insanlar size madalya takmayacaklar. Kaliteli çalışmalar görmek istiyorsanız, (özellikle yazıyorum: “seviyenizi koruyarak”) düşüncelerinizi dile getirmelisiniz. Daha çok fotoğraf incelemeli, çoğu sitede olduğu gibi bazı kendini bilmezlerin laflarına kanıp, kızmamalısınız. Özellikle grup çekimlerinde birbirinin kadrajını paylaşan insanlar, sonradan habersizce bunları yayınladıklarında bunun bir çeşit Telif, hak, hırsızlığı olduğunu da unutmamalıdırlar.
Amaçsız, isimsiz, açıklamasız çalışmalar bana nedense “anlamsız” geliyor. Çünkü site sanal bir paylaşım mekanizmasını oluşturuyor. Dahası yaşamın içinden, belgesel niteliğinde kareler paylaşıyorsanız insanların yaşamlarını da öykülemek gerektiğini ya da açıklamalar yapmanız gerektiğini düşünüyorum. Açıp okuduğunuzda dergilerde bile fotoğraflarla birlikte açıklamalar görürsünüz. Ama birçoğumuz bunu yapmayıp, puan ve yorum bekliyor.
Özetle; “Önce insan, sonra fotoğrafçı ve sonra da fotoğrafı sunabilen olmalıyız, olmalısınız.”
Hepinize şehrim İstanbul'dan selamlar.
Sevgi ve fotoğrafla, ışığın izinde kalın…
Emine TURAMAN.





                                                BEYŞEHİR EŞREFOĞLU CAMİİ


Genel Bilgi;
Eşrefoğlu Camii, Anadolu'daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinalidir. Konya'nın Beyşehir ilçesinin kuzeyinde, İçerişehir Mahallesi'nde yer alır. 1296-1299 yılları arasında yapılmıştır.
Orta Asya'da Semerkant, Buhara gibi eski Türkistan şehirlerinde yer alan ağaç direkli camilerin ülkemizdeki bir örneği olan Eşrefoğlu Camii, çok sayıda ahşap sütun üzerinde yükselir. Yüzyıllar boyu kış aylarında camiinin damındaki kar, çatının ortasındaki boşluktan ortadaki havuza atılmış ve ortamı nemlendirerek yakılan sobalardan ötürü ahşap sütunların çatlayıp kurumasını engellemiştir. 1965 yılında karlığın üstü camla kapatılmış ve işlevini yitirmiştir.
6 metre yüksekliğinde, çini mozaik ile kaplı çok görkemli bir mihraba sahiptir. Anıtsal bir taç kapısı vardır. Minberi tamamen ceviz ağacından, oymalı ve çatmalı tutkalsız yapılmıştır. İnanılmaz bir düzgünlük ve incelikte yapılan minber geometrik şekiller ve bitkisel bezemelerle kaplıdır. Caminin tavanı renkli kalem işi süslemelere sahiptir. Özellikle konsollardaki kök boyalı motifler dikkat çekicidir. Eşrefoğlu Camii, Selçuklu Ulu Camiilerinde görülen şu özelliklerin tamamını barındıran tek örnektir: Çoğul ahşap sütunlu, tavanı tamamen ahşap ve kalem işçliği ile süslenmiş, minber tamamen ahşap ve Kündekari tekniği ile yapılmış, mihrabı çinili.
Beylikler Devri'nde Eşrefoğlu Beyi Süleyman Bey tarafından yaptırılan bu camii, Eşrefoğlu toplu yapıları içinde yer alır. Cumhuriyet döneminde 1934'ten itibaren zaman zaman tamir edilmiştir. Bu tamiratlar sonucu toprak çatı, önce kiremitle örtülmüş; sonra bakırla kaplanmıştır.
Emir Seyfettin Süleyman'ın 1301 tarihli türbesi, camiinin doğu duvarına bitişiktir.



*************


EşReFOğLu HaMaMı-Beyşehir/Konya




17-19 Haziran Beyşehir Belediyesi Fotomaratonu gezimizden bir çalışma bu fotoğraf.
Eşrefoğlu Camii'nden sonra,Eşrefoğlu Hamamı'na (Çifte Hamam) gidelim demiştik. Bu hamamın camiinin kitabesine bakıldığında 13.yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı
tahmin edilmektedir.
Konum olarak bu hamam, Konya'nın Beyşehir ilçesinde; En eski yerleşim merkezlerinden biri olan İçerişehir Mah.'de, Eşrefoğlu Camii yanında ve Bedesten denilen yapının batısında yer almaktadır.


7 yorum:

  1. Sefaletin dip yaptığı, emeğin alın terinin hiçbir anlam ifade etmediği yerler. Torakçılar, çingene mahalleri, alabildiğine fakirliğin hüküm sürdüğü mahallelere ve köylere yapılan fotoğraf gezileri. Oralarda fotoğraf çekmek için dağılanlar,vahşi hayvanların av gözleyip, yakalayınca da parçalaması gibi birbiri peşi sıra deklanşöre basmaları. Fotoğrafı çekmeden önce o insanların hikayelerini merak dahi etmemek ve sonrasında paylaşılan fotoğrafa bir alt yazı dahi olsa düşünce belirtilmemesi. Sanki o fakirlikler olmasa biz neyi çekeceğiz dercesine mutlu mesut geziler. Oysa o fakirliklerde, sömürüde, ezilmişliklte az-çok, bilerek-bilmeyerek bizim de payımız ve suçumuz var. Sonra bir de yaşlılar var; o insanlar sadece fotoğraflarının çekilmesini istemiyor. Kendileri ile birkaç kelam edilsin, hal ve hatırları sorulsun, geçmişlerine dair bir şeyler sorulsun ve sonrasında zaten seve seve ve daha doğal halleri ile fotoğraflarının çekilmesine müsade veriyorlar. Biz onlara zaman ayırmıyoruz, derdimiz sadece "buruşuk yüzlü" ihtiyar fotoğrafı çekmek. Kendi adıma bunları yapmamaya gayret ettim.
    Buna benzer duygu ve düşüncelerimi çeşitli yerlerde benzer fotoğrafları görünce fırsat bilip yazmıştım. Şimdi sizin yazdıklarınızı okuyunca aynı fikirleri paylaşan başkalarının da olması ve bunları okumuş olmak beni sevindirdi.
    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,
    Herşeyi geçtim, profesyonel muhabir arkadaşlarımın dışında bir depremin ya da selin ardından o bölgede fotoğraf çekip yiyeceklerle içeceklerle bunun fotoğraf gösterisini yapanlar var.
    Yapılmasına lafım yok,ama herşeyin bir usulü var.
    Benim tanıdığım,bildiğim ustaların fotoğraf anlayışına uymayan yüzlerce şey yapılıyor. Önüne gelen usta,hoca bilmem ne.Hatta abartıp kendilerine "sanatçı" diyorlar utanmadan.
    Ben önce insanlarla konuşurum ederim,şu ana dek birkaç insana yardım edilecek insanları sordum. Ama onların samimiyetine sonradan inanmadığımdan yardım edeceklerime kendim ulaştım kimseye de demeden.Kendimi bildim bileli fotoğraf izliyorum,sitelerde neler döndüğünü,insan ilişkilerinin nasıl da vıcık vıcık bir halde olduğunu görüyorum.Millet kapı komşusuna dahi selam vermiyor ki Sevgili Nedim,fotoğraf gezisinde insanlarla sohbet etsin. Öyle iç acıtıcı bir durum ki...
    Ve fotoğraf,sosyal statüsü yüksek belli bir kesmin de OYUN ALANI haline getirildi birkaç yıldır tıpkı DAĞCILIK gibi,DALIŞ gibi.Ben insanlarda İZ BIRAKMAYI SEVİYORUM IŞIKLA. Hala yanlarına gidip ziyaret tekrarı yaptığımda,hakkımda dualar edildiğini bilmek kadar mutluluk ve huzur verici birşey yok bende fotoğraf adına.
    Ben de çok sevindim,benzer duyguları paylaşıyoruz ve bu duyguyu paylaşan BİNLER var...

    YanıtlaSil
  3. Tekrar Merhaba Emine,
    "Kapı komşusuna dahi selam vermemek", yaklaşık 6 ay önce yaptığım şehir değişikliği ile bunu da yaşar oldum. Haklısınız, iç acıtıcı bir durum.
    Fotoğraf için gidilen yerlerde insanlarla konuşunca hiç umulmadık yerlerde ummadık bilgilerle de karşılaşabiliyoruz. Trilye'ye gittiğimizde 90 küsüu yaşındaki Refet Dede'den İsmet İnönü ile yaşanmış bir anekdot duydum. Bursa'da gezerken bir ara sokakta Bandırma Vapuru 2. kaptanının oğlu ile konuştum ve daha isimsiz birçok yaşlı ile ettiğim güzel sohbetler. Fotoğrafı bir şekilde nasıl olsa çekerim ama ya o sohbetleri nasıl bulabilirim ki. Ben hep şöyle düşündüm ve sırası geldikçe de çeşitli ortamlarda belirttim. Ben fotoğrfaın teknik ve sanat açışsından eleştirisini yapamam, zaten o işi ustalar en iyi şekilde yapıyor. Ben izlediğim fotoğrafta hissettiklerime, bana neler düşündürttüğüne bakarım, dilime hangi sözcükleri düşürdüğüne bakarım ona göre birşeyler yazarım. Böyle düşünüyorum.
    Fotoğraf konusunda kendimden emin olduğum tek şey şu: Fotoğraf ve fotoğraf çekmek bende kesinlikle bir özenti değil, nereden biliyorsunuz derseniz. Yıllar önce ilk işe girdiğim zaman 2. veya 3. maaşımla bir fotoğraf makinası almıştım. Gezdiğim yerleri amatörce çektim durdum. Yıllar sonra dijital çıkınca ilk işim gene bir makine almak oldu. Fotoğraf ve fotoğraf makinesi, aramızdaki tutkulu bir aşk hikayesi...
    Selamlarımla.

    YanıtlaSil
  4. Tekrar merhaba Sevgili Nedim,
    Nedim İlkin abim*den sonra tanıdığım 2. Nedim oldun...Ne güzel paylaşmışsın yaşananları.
    Fotoğraf çekerken önemli olan da bu ya,insanlarla sohbet etmek,onlara dokunabilmek...

    YanıtlaSil
  5. Hiçbir şey tesadüf değil demiştik ya Allah bir şekilde karşılaştırıyor, söylenecekleri söylemek, işitilecekleri işitmek için.
    Yazdıklarınıza, fotoğraflarınıza ve insanlara dair söylediklerinize bakıyorum da, tanımadığım adaşım Nedim İlkin Ağabeyiniz muhakkak değerli bir insandır.
    Soğuk bir Bursa akşamından sevgiler, selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Günaydın soğuk bir İstanbul sabahından,

      Sanıyorum iş yüzünden Bursa*dasın ve sanırım biraz kalıcı olmak kaydıyla.
      Çünkü ben senin yaşadığın yeri Eskişehir olarak gözlemlemiştim:)
      Nedim abim,çok değerli biri... Ben biraz geç karşılaştım onunla ve birkaç değerli insanla daha... Kadıköy'de her zaman geçtiğim yerdelermiş meğerse ama zaman ne derece doğru bir zaman oldu bilmiyorum.Egoist insanlardan bıktığım geçen senenin sonunda değil de,taa en başında karşılaşmayı dilerdim onlarla:)Yine de hiçbir şey için geç değil,hayat devam ediyor.
      Yaşımın getirisi nedir bilmiyorum ama "insana dair" yazmak hoşuma gidiyor ve bunları fotoğrafla harmanlamak...

      Sevgiler,
      EMİNE.

      Sil
    2. Günaydın Emine,
      Tam tersi, iş nedeniyle uzun yıllar Eskişehir'de yaşadım, şimdi ise kalıcı olma niyetiyle Bursa'ya yerleştim. Nasipse iş nedeniyle yine uzak yerlere yol gözüküyor gibi.:)
      İçinde bulunduğumuz duruma göre "geç" veya "erken" tanıdım diyoruz ama sanırım herşey tam zamanında gerçekleşiyor.
      İnsana ve hayata dair yazmak yaş ile değil de sanırım yaşanılanlar, gözlem ve biraz da sezgilerle ilgili diye düşünüyorum. Her alınan yaş fiziksel değişimleri getirmekle birlikte insanın temel özelliklerini değiştirmiyor, ilave katkılar oluyor, tecrübelere dayanılarak benzer olaylar karşısında tavır değişikliği olabiliyor, ne bileyim şimdi egoist olan insanlar yıllar geçse de bencilliklerinden birşey kaybetmiyorlar hele bir de hayat yüzlerine gülmüşse egoları şişiyor da şişiyor.
      Güzel ve farklı bir yol seçmişsiniz, kalıcı şeyler bırakacağınıza eminim. Yazı ve fotoğraf iki ortak noktamız. Söz uçar yazı kalır, hayal kaybolur fotoğraf kalır diyorum.
      Sevgiler, selamlar.

      Sil