24 Ocak 2012 Salı

"ÖLDÜRÜLDÜK EY HALKIM,UNUTMA BİZİ!"

  UNUTMA EY HALKIM!

 UĞUR MUMCU'YU SAYGIYLA ANIYORUZ !



Tarih 24 Ocak 1993'ü gösteriyordu,Uğur MUMCU uğradığı bombalı saldırı sonucu zalimce öldürüldü ve aramızdan ayrıldı.
   8 yaşındaydım,iyi hatırlıyorum tv*deki son dakikaları. Tüm Türkiye şaşkındı, Atatürkçüler ve sömürüsüz gerçek milliyetçiler üzgündü.
   Dünyaya bir tane daha Uğur MUMCU gelmeyecekti,o gitmişti. Yıllar geçti,zaman geçti... Onun cinayetine ilişkin suçlular tespit edilmedi,EDİLEMEDİ değil. BULUNMADI,bulunamadı değil!
   Yine bugün yürürler, yine toplanırlar biliyorum ONUN İÇİN!
 Sahte Atatürkçülere, göstermelik milliyetçilere ihtiyacı yok bu ülkenin!

********************************************************************************

“Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..     
Giresun’daki yoksul köylüler. Sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım unutma bizi!..” UĞUR MUMCU (25 AĞUSTOS 1975)

********************************************************************************

Saygılarımla,
EMİNE T.



20 Ocak 2012 Cuma

FOTOĞRAFÇININ GÜNCESİ***06 DÜRÜST OLMAK;KENDİNE-İNSANA-HAYATA VE FOTOĞRAFA

     İnsanlık ve dürüstlük adına merhaba!
İşte www.tdk.gov.tr den bir alıntı ile konuya giriş yapalım,devamını aralıklı yazacağım:
"DÜRÜST" kelimesinin anlamına Türk Dil Kurumu sitesinden bakabilirsiniz.
Dürüst:1. sıfat Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)
"Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır." - N. F. Kısakürek
2. mecaz Kurallara uygun, yanlışsız
"İyi giyinmek her zaman dürüst bir zevk ifade etmez." - H. E. Adıvar

Bu değerli bilgiden sonra ben devam edeyim yazacaklarıma...

   Günümüzde  "insanlık nereye gidiyor?" sorusunun içerisinde yatan temel kavramların başında geliyor "dürüstlük". Herkes birbirine çok kolay yalan söyleyebiliyor,hayatını garantilemek için ve türlü çevrelerin içine girebilmek için. Ha ben dürüstlük abidesi miyim,HAYIR! Ancak ben başkalarını elde etmek uğruna,başka amaçlar adına asla yalan söylemem.Çocukça oyunların içine girmem,herşey NET olsun isterim.
Hayat geçip gidiyor,zaman geçiyor... Mesafeler akıyor bir şekilde...Zamanın birinde insanlarla karşılaşıyorsunuz farklı,iletişim adına herşeyin içinde buluyorsunuz kendinizi...Gün geliyor o insanlarla kopuyorsunuz. İyi niyetinizle,yardımsever oluşunuzla,duygusallığınızla dalga geçiliyor. Siz farketmiyorsunuz ya da farkedemiyorsunuz bir oyunun içine dahil edilmişsiniz.BEN HALA o kişinin bu kadar İĞRENÇ ve KURGUCU olduğuna inanmak istemiyorum mesela. Sanırım onu çok fazla benimsemiş olmamdan olsa gerek,hala bir yanım oyun olsun bu diyor! Kimse kimseyi isminin geçmediği sosyal ağda paylaşılan mesajlarla suçlayamaz. Sen bir insanla dertleşiyorsan eğer DÜRÜSTSÜZLÜKLE karşısına geçip, onu laf taşımakla SUÇLAYAMAZSIN. Özellikle o insanın SANA HAKKI geçtiyse bunu yapmaya nasıl cesaret edebilirsin ki...Yapıyorsan eğer karakterinde sorun var demektir,kendini yenilemen,silkelenmen gerekir.
 ****
  Fotoğraf sitelerinde insan ilişkilerine baktığımda dürüst olanları PARMAKLA sayabiliyorum, o kadar azlar ki! Yaşanılan iğrenç ilişkilerden bahsetmeyeceğim ben... Olmaman gereken birine aşık olsan bile,bunu sınırlarında yaşarsın herkesin diline sakız olmaz cümle alemin de bilmesine gerek yoktur. Söz konusu fotoğraf ve hayatsa,sen fotoğraflarınla kendinden bahsettirmek zorundasın. Ha söz konusu fotoğraf ise,İNSAN olmak başta gelir. Bir fotoğrafçı belgesel fotoğrafa meyilli ise,DÜRÜSTLÜĞE VE GERÇEKLERE MEYİLLİ demektir bence doğrudan.

**Devam edecek...







15 Ocak 2012 Pazar

NAZIM HİKMET RAN 110 YAŞINDA

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN NAZİM HİKMET RAN... SEN NE DE BÜYÜK DEĞERMİŞSİN,KIYMET BİLMEMİŞLER...
Tıpkı ebediyete intikal ettiğin gün gibi,bugün GÜNLERDEN PAZAR...

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...







SAYGIYLA ANIYORUZ.
MEKANIN CENNET OLSUN ÜSTAD.

12 Ocak 2012 Perşembe

*AŞKLAR ESKİR*

Bu GECEDEN,ODAMIN PENCERESİNDEN DOLUNAY...
(Teleconverter*sız ve tripodsuz çekimdir...)
   Sahiden de,eskir mi aşklar ?
Bunun cevabı bende çok zor...
Ama Ezginin Günlüğü şarkısında ne de güzel anlatıyor,vurguluyor birşeyleri. O halde hem sözleri okuyun,hem de şarkıya bir kulak verin derim...
Bunun üzerine yazacağım...

http://www.youtube.com/watch?NR=1&v=qqKp-OnyWgc&feature=endscreen


sevdim seni gizlisi saklısı yok
sevdim seni başkası yok
bir savaştır sürüp gider aramızda
haklısı yok

ne bu aşk bir kedi ne de sen bir kuşsun
ne hayat bir hamal ne de sen yokuşsun
ne yalnızlık peçete ne de aşk leke
dökülmüş üstüne hadi sil

hadi sil sararıp solan aşkımızı
güller ve hayaller, isimler ve resimler
silinir aşklar da bir gün eskir

ister sev ister sevil
hiçbirşey olması gerektiği gibi değil

**************
**Bir fotoğraf altındaki yorumum...



 1 saat 45 dk. özlem mi? 
Öyle insanlar vardır ki,7/24 özlersin... 
Meraklanırsın,kollarsın... 
Sorgulamadan seversin ve yine sorgulamadan özlersin... 
Öyle yerler vardır ki,hep o uzaklara özlem duyarsın... 
Belki sebebi onca tanımadığın,karşılacağın suretlerdir fotoğraflayabileceğin... 
Belki de o uzaklarda özlediğin bir insandır sebep... 
Aşk da bu ya hani bir yerde!... 
İçinde hep özlemi barındırır... 
Aşk bir sorgusuz özlem belki de,içinde binbir rengi ve hüznü taşıyan... 
İşte böyle aşklar eskimez.






10 Ocak 2012 Salı

KONYA -BEYŞEHİR VE ÇEVRESİNDEN EMİNE*CE FOTOĞRAF GÜNCESİ

"BEYŞEHİR BELEDİYESİ – BEYFOT 4. ULUSAL FOTOĞRAFÇILAR BULUŞMASI FOTOMARATONU"  ismi altında geçen yıl 17-19 Haziran 2011  tariflerini kapsayan sürede ben de o fotoğrafçıların arasındaydım...
Geziye,izlenimlerime dair bilgileri geçeceğim...
Konya Beyşehir Belediyesi fotoğrafçıları ellerinden geldiği kadar iyi ağırladı,fena sayılmaz diyebileceğim bir gezi programıyla insanlar gruplara ayrıldılar ve fotoğraf üretebilecekleri yerlere götürüldüler... Öyle ki bunların arasında Leylekler Vadisi bile vardı. Hayatımda hiç bu kadar çok leyleği bir arada görmemiştim.
Geziye dair izlenimlerimi ve hissettiklerimi fotoğraflarla paylaşmaya devam...


 Sizlerle HELİN'in hikayesini paylaşacağım.






*******************MUTLAKA OKUYUN,MUTLAKA !*******************

Helin: Beyşehir'deki fotomaraton etkinliğinde, torakçılarda çıktı karşımıza…
Yedi yaşında ve bir mangal kömürü işçisinin kızı.
Helin, o alandaki tek “Helin” de değildi!
Birçok Helin vardı orada gözleri buğulu…
(Not: İlk kez buluyordum kendimi bu insanların içinde. Ama bu ana dek birçok fotoğraf incelemiştim onlara dair. Ve söyleyecek önemli şeylerim var Helin’lerin fotoğrafını çeken, çektiğini zanneden fotoğrafçı(!) dostlarıma…)
"Ağızlar açılmıyorsa eğer, söylenecek önemli bir şey var demektir.''Paulo Coelho...
Evet, söyleyecek bir şeylerim var…
Beyşehir'deki fotomaraton etkinliğinde tanıdığımı söylemiştim Helin’i ve yaşadığı ortamı.
Önce dolaştım alanda, çekim yapmadan önce ve gördüm ki, objektif değiştirmem gerekiyor. Çekildim bir kenara açtım çantamı. Hazırlıklarımı yaparken, gözüm çocuklara takıldı...
Hayır, hayır!..
Bana göre değildi asla, “hemen fotoğraf çekmek.” Her zaman aynı duyguyu hissederim çekim öncesi. Apar topar fotoğraf çekimine dalmanın bana göre olmadığını çok iyi bilirim.
“Önce insana temas etmek, sevgi göstermek gerekiyor. Sizce de öyle değil mi?..”

Ben de öyle yaptım her zamanki gibi. Orada insanlar ekmek parası kazanmaya çalışırken, alana bilmem kaç kişi girmiştik birden bire. Bir an boyut değiştirmiş gibi hissettiğim bu halimizden rahatsız oldum, utandım ve de üzüldüm.
"Kimdim ben?"
"İnsanca yaşıyorum diyebiliyorsam eğer, peki ya bu insanların hali ne böyle?" Bir lokma ekmek uğruna isin dumanın içinde, gözün gözü görmediği bir ortamda yüzleri kara, ciğerleri kara…
Fotoğraf çeken arkadaşların kaçı düşündü benzer duyguları acaba? Merak ediyorum... Aslında, kızgınım bazılarına, kırgınım da... Kaç tanesi bir yudum sevgi, şefkat gösterdi çocuklara ve onları yaşatmaya çalışan babalarına. Merak ediyorum.
Kimse bana masal anlatıyorsun demesin…
Masal dediğiniz şey çoğu zaman hayatın ta kendisidir, torakçıda karşımıza çıktığı gibi…
Siz, eğer bir çocuk, bir insan fotoğrafı çekerken gözlerinden girmiyorsanız onların dünyasına; onları hissetmiyor, yaşamıyorsanız, “asla o çocuklarla, o insanlarla birlikte değilsinizdir. Ruhunu, yaşadıklarını, hissettiklerini önemsemeden, sadece sıradan fotoğrafını çeken yalnızca bir fotoğrafçısınız onun, onların gözünde…” Aynen benim gözümde olduğu gibi. Bunu hiç düşündünüz mü ve biran olsun o deklanşöre basarken neler hissettiğinizi hiç sorguladınız mı? Sanmıyorum.
Safarilerde her defasında gördüğüm yanlış davranışlar sergileniyordu gözümün önünde; "Hemen makineye sarılıp fotoğraf çekmeye başlayanları gördükçe"...
Durun biraz durun!..
Aceleniz ne?
Bir beş dakikanız bile yok mu “ÇOCUK KALBİNE DOKUNMAK İÇİN”?..
Torakçılara gittiğimi söyler söylemez, oraya hiç gitmeyen insanların bile, ne kadar zahmetli bir işe tanıklık yaptığımızın bilincindeydi de; “Neden oraya giden her fotoğraf sever veya fotoğrafçı arkadaş bunun bilincinde değildir. İsyanım bu!.
Huyumdur; duygulandığımda gider bir köşeye, ters bir açıda akıtırım gözyaşlarımı. Sonra da çekime devam ederim. Siz de duygulanın ağlayın demiyorum ama “Neden fotoğraf çekiyorsunuz, amacınız ne diye de sormak istiyorum böyle ortamlarda? O deklanşöre basışınız bir “hırs” ın unsuru mu yoksa?
Dikkatli olun;
“FOTOĞRAF, BİR HIRS UNSURU DEĞİLDİR, OLAMAZ DA!”
Fotoğraf, hayatı paylaşmanın ta kendisidir oysa... Ve fotoğraf, hayatın ta kendisidir oysa!..
Bazen fotoğrafları yüklediğiniz yerin bir fotoğraf paylaşım sitesi olduğunu unutuyoruz. Hal böyle olunca, ne mi oluyor? Sanal ortamda o ruhu yansıtmak adına neler yaptığınıza bakılıyor. Bir dergi değil burası, o kâğıttaki baskının heyecanını hissedesiniz. Bazı duyguları yaşamanız olanaksız.
Böyle olunca da siz, kendinizdeki yetenekle harmanlayacaksınız sunumlarınızı. "O anı gördünüz, deklanşöre bastınız ve fotoğraf cepte… Peki, sizce bitti mi bu iş?" Hayır, bitmez ve de bitmemeli.
Eskiden fotoğraf siteleri, bilgilerin de paylaşıldığı faydalı yerlerdi... Şimdi ise, körlerin sağırları karşılıklı ağırladığı ortamda hırslar da sergileniyor. Hırslarını sergileyenlerin arenası oldu. (sözüm meclisten dışarı.)
Biliyorum bu sitede çok fazla bu düşüncede olan üye var ama nedense kimse ağzını açmıyor. Arkadaşlar, puan verdiğiniz insanlar size madalya takmayacaklar. Kaliteli çalışmalar görmek istiyorsanız, (özellikle yazıyorum: “seviyenizi koruyarak”) düşüncelerinizi dile getirmelisiniz. Daha çok fotoğraf incelemeli, çoğu sitede olduğu gibi bazı kendini bilmezlerin laflarına kanıp, kızmamalısınız. Özellikle grup çekimlerinde birbirinin kadrajını paylaşan insanlar, sonradan habersizce bunları yayınladıklarında bunun bir çeşit Telif, hak, hırsızlığı olduğunu da unutmamalıdırlar.
Amaçsız, isimsiz, açıklamasız çalışmalar bana nedense “anlamsız” geliyor. Çünkü site sanal bir paylaşım mekanizmasını oluşturuyor. Dahası yaşamın içinden, belgesel niteliğinde kareler paylaşıyorsanız insanların yaşamlarını da öykülemek gerektiğini ya da açıklamalar yapmanız gerektiğini düşünüyorum. Açıp okuduğunuzda dergilerde bile fotoğraflarla birlikte açıklamalar görürsünüz. Ama birçoğumuz bunu yapmayıp, puan ve yorum bekliyor.
Özetle; “Önce insan, sonra fotoğrafçı ve sonra da fotoğrafı sunabilen olmalıyız, olmalısınız.”
Hepinize şehrim İstanbul'dan selamlar.
Sevgi ve fotoğrafla, ışığın izinde kalın…
Emine TURAMAN.





                                                BEYŞEHİR EŞREFOĞLU CAMİİ


Genel Bilgi;
Eşrefoğlu Camii, Anadolu'daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinalidir. Konya'nın Beyşehir ilçesinin kuzeyinde, İçerişehir Mahallesi'nde yer alır. 1296-1299 yılları arasında yapılmıştır.
Orta Asya'da Semerkant, Buhara gibi eski Türkistan şehirlerinde yer alan ağaç direkli camilerin ülkemizdeki bir örneği olan Eşrefoğlu Camii, çok sayıda ahşap sütun üzerinde yükselir. Yüzyıllar boyu kış aylarında camiinin damındaki kar, çatının ortasındaki boşluktan ortadaki havuza atılmış ve ortamı nemlendirerek yakılan sobalardan ötürü ahşap sütunların çatlayıp kurumasını engellemiştir. 1965 yılında karlığın üstü camla kapatılmış ve işlevini yitirmiştir.
6 metre yüksekliğinde, çini mozaik ile kaplı çok görkemli bir mihraba sahiptir. Anıtsal bir taç kapısı vardır. Minberi tamamen ceviz ağacından, oymalı ve çatmalı tutkalsız yapılmıştır. İnanılmaz bir düzgünlük ve incelikte yapılan minber geometrik şekiller ve bitkisel bezemelerle kaplıdır. Caminin tavanı renkli kalem işi süslemelere sahiptir. Özellikle konsollardaki kök boyalı motifler dikkat çekicidir. Eşrefoğlu Camii, Selçuklu Ulu Camiilerinde görülen şu özelliklerin tamamını barındıran tek örnektir: Çoğul ahşap sütunlu, tavanı tamamen ahşap ve kalem işçliği ile süslenmiş, minber tamamen ahşap ve Kündekari tekniği ile yapılmış, mihrabı çinili.
Beylikler Devri'nde Eşrefoğlu Beyi Süleyman Bey tarafından yaptırılan bu camii, Eşrefoğlu toplu yapıları içinde yer alır. Cumhuriyet döneminde 1934'ten itibaren zaman zaman tamir edilmiştir. Bu tamiratlar sonucu toprak çatı, önce kiremitle örtülmüş; sonra bakırla kaplanmıştır.
Emir Seyfettin Süleyman'ın 1301 tarihli türbesi, camiinin doğu duvarına bitişiktir.



*************


EşReFOğLu HaMaMı-Beyşehir/Konya




17-19 Haziran Beyşehir Belediyesi Fotomaratonu gezimizden bir çalışma bu fotoğraf.
Eşrefoğlu Camii'nden sonra,Eşrefoğlu Hamamı'na (Çifte Hamam) gidelim demiştik. Bu hamamın camiinin kitabesine bakıldığında 13.yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı
tahmin edilmektedir.
Konum olarak bu hamam, Konya'nın Beyşehir ilçesinde; En eski yerleşim merkezlerinden biri olan İçerişehir Mah.'de, Eşrefoğlu Camii yanında ve Bedesten denilen yapının batısında yer almaktadır.


8 Ocak 2012 Pazar

Fotoğrafçının Güncesi***05

  Bu akşam yağan yağmura eşlik ettim ben de,ikimiz vokal yaptık...
Ağlamak,insanı rahatlatır derler. Kimi bencil insanlar vardır ki,bunu her zaman zayıflık diye nitelendirirler. Ben onların insan olduklarını sanmıyorum aslen.Şu okuyup bitirdiğim roman var ya hani..". David Nicholls-Bir Gün".
Kitabı bitirdiğim anda,gözlerimden süzülen yaşlara inanamıştım.  Romandaki Dexter ve Emma karakterlerinin yaşadıkları hayat ve biraz geç kalınmışlıklarla dolu aşkları ve sonra günün birinde birleşmeleri ve Emma'nın ansızın ölümü...Tüm bu anlatılanlar bizlerin hayatlarından birer kesitti sanki ve çok daha fazlası.
  Durup hayatını sorgulattıran bir romandı bu,çıkardığım dersler vardı. Bu akşam Attila İlhan şiirleri var kulağımda,ne de güzeller ve ne kadar içtenler...İçten olan herşey eşsiz gelir bana,tüm gülüşler-tebesssümler-tavırlar...Öyle garip bir döngünün içinde ki hayat,birileri hayatınızdan giderken başka birileri geliveriyor hayatınıza ansızın... Engel olmak isteseniz de olmuyor,engel olamıyorsunuz! Tıpkı eşsiz anlar gibi,eşsiz fotoğraf anları gibi bazı insanlar.Gözlerime günlerdir içmediğim vitaminler,takviye ilaçları çarpıyor birden.
 Ben bana hasar veren ve vermeye çalışan ne kadar insan var ise,çıkardım onları hayatımdan.Gülüşümdeki sıcaklıktan,gözlerimdeki ışıltıdan bahsediliyor kimi zaman... Bazen ben de görüyorum bunu,hissediyorum diyelim ya da. Bazense hiç ama hiç hissedemiyorum bunları,sanki ben bir fanustayım. Fanusun ağzı kapalı,oksijensiz kalıyorum gitgide ve gitgide o temiz hava tükeniyormuş gibi hissediyorum. İnsanların merak ettiği hayatım, bana göre belli bir rutinde gidiyor. Planlı,programlı bir hayat işte...Çok zamansız yapılan sürprizlerden bile hoşlanmadığımı anladım bir süre önce...Mantıksız ve yapmacık,menfaatçi insanlardan nefret ettiğimin farkına vardım.
  Bir süre belki neşeli olamayacağım,sessiz olacağım...Yalnızlığı isteyip,kendimi dinleyeceğim. Buna ihtiyacım oluyor bazen. Hayat ve zaman akıp gidecek,yine fotoğraflar çekilecek... Ama ben biraz daha sessiz olacağım hepsi bu.

  Sevgiyle ve fotoğrafla kalın.
EMİNE.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Fotoğrafçının Güncesi***04

    İstanbul'da yağmurlu bir gecenin ardından yine yağmurlu bir sabaha açtım gözlerimi...
Annemi 1 haftanın içerisinde çok az gördüğümü düşünerek onunla kahvaltı yapmayı tercih ettim.
Dostun Erhan sağolsun,bir şarkıya musallat oldum sayesinde ;"Korkuyorum Sevmekten" diye. Başka Bir Dilde AŞk*ın soundtrack lerindemiş parça.Dinlediğim ilk andan itibaren düşünmeye başladım, cidden korkuyor muydum ben sevmekten ha?
   Ben geç kalıyorum insanlara,karşılaştığım biri belki de tam da benim kafama uygun derken illa bir engel çıkıyor...Kendi kendime ;-Allah seni sınıyor kızım! deyip oluruna bırakıyorum herşeyi. Hal böyle iken,hayattaki EN BÜYÜK AŞKIM FOTOĞRAF da var işin içinde. İstiyorum ki,yaşamımda olacak insan bununla uğraşsın ya da uğraşmıyorsa da fotoğrafla alakalı yaptıklarıma saygılı olsun en azından. Ooof çok mu şey istiyorum Allah*ım !...Bazen edilen onca laf,söylenen onca söz,email*ler,mesajlar herşeyin anlamını öyle bir süzgeçten geçiriyorum ki,aklımın karıştığı anlar oluyor. Bazen İLİ KALP BİRBİRİNE ÖYLE BİR YAKIN OLUYOR Kİ,AMA BİR YANDAN DA ERİŞİLMEYECEK BİR MESAFE... ALLAH*ım deli olacak  tarzdan hem de bu! Olacak iş değil!
   Fotoğraf adına birşeyler üretebilmenin,belki fotoğraf adına birkaç iyi şeyi gösterebildiğim günlerden biriydi bugün... Bir çift göz ışıltısındaki mutluluğu görmek de güzeldi... Evet,güzeldi işte. Ben mutlu olabildiğim zamanlar,mutlu edebilenlerdenim...
Cemal Süreya*dan sevdiğim bir şiir ile devam edip bugünü sonlandırayım yazdıklarımda...
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

(Cemal Süreya-İKİ KALP)


Sevgiyle ve fotoğrafla kalın.
EMİNE.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Fotoğrafçının Güncesi***03

 Yeni yılın 4. gününde kısmet oldu yazmak...
Yıl nasıl mı geçiyor, "aynı". Değişen şeyler var elbette.2011'in bitmek üzere olduğu zamanlarda hayatıma giren birkaç iyi insan,yeni bir lens. Değişmeyen tek şey şu sonsuz "ÖZLEM"... Ona ve de uzaklara duyulan özlem...
Aslında yapılacak işler var,ancak önce içimden geçenleri yazmak istedim. Bu yıl bana nelerin getireceğini bilmemek heyecan verici aslında,diğer yandan da bir yanı korkutucu belki de.
Ne diyor Cemal Süreya üstad;"Zaman mı,değil zaman. Akan zaman değil,mesafelerdir."demiş. Üzerine dakikalarca düşündüm bunun,akan zaman değilse dedim nedir akan beni kimi zaman kendime çok yakın hissettiklerimden koparan nedir diye...Evet,mesafelerdi akıp giden..Aynı evin,ailenin içinde bile mesafeler oluşuyor insanlarla aranızda.Bu kimi zaman çok belirgin,kimi zamansa çok sinsice oluşuyor. Farkettiğim şey,bir şekilde bazı insanlara geç kalışım ya da onların bana.Bazen hayatına aniden girenlerin bir zaman aşımına sebebiyet vermesini engellemek için onları yaşamından uzaklaştırıyorsun,bazılarınınsa nedense varlığına izin veriyorsun.2011 fotoğraf açısından çok verimli bir yıl oldu şahsım adına,çok fazla fotoğrafı henüz online ortamda paylaşmadığımın farkındayım ve bu belirli zaman aralıklarında gerçekleşecek.
***2012;Sağlık,başarı,huzur,mutluk getirsin tüm iyi insanlara... Tabii ki fotoğrafçılara da bolca iyi fotoğraf üretecek zamanları getirsin ve iyi fotoğraflar ürettirsin.***

Sevgiler,
EMİNE.